Monday, 28 March 2011

KAFKAS-TÜRK “ATIFET”LER TARİHİ

Posted by Шlэрэнкъо



                              “ATIFET”LERİN BAŞLANGICI

M.S 8. Y.Y.a değin Kafkas halkları kendi halinde Kafkasya'da yaşarlarken, Orta Asya'da Moğollar Türklerin yağma ve talan amaçlı saldırılarından bıkmıştı. Yeterince silahlandıktan sonra topyekün saldırıya geçmişlerdi. Bu saldırılar karşısında tutunamayan  Türk boyları darmadağın bir şekilde Orta Asya'dan batıya yöneldile. Bir kısmı Hazar gölünün kuzeyinden, diğer kısmı da güneyinden önce Kafkasya bölgesine sığınmaya başlamışlardı. Otokhton Kafkas halkları(Adığe, Ubıh, Abhaz ve Asetin) "Xabze"leri ğereği kendilerine sığınan bu halkları, kendi canlarını ortaya koyarak Moğollara karşı korumuş, Moğolları bozguna uğratarak püskürttükten sonra dahi emniyetlerini sağlama gereği hissederek kendi topraklarında barındırmışlardı. Ancak, zaman içersinde bu boylar zengin kaynaklara sahip bu coğrafyayı "Türk yurdu" ilan ederek ulu Kaf dağından bile büyük ilk “Atıfet” örneği sergilemişlerdir.



                              OSMANLI “ATIFET”LERİ

              M.S. 1071 deki Malazgirt savaşıyla birlikte Anadolu'yu işgal etmeye başlamış, XIII. yüzylda burada Osmanlı İmparatorluğu'nu kurarak, Ortadoğu, Balkanlar'ı vergi adı altında haraca bağlayan ama bununla da yetinmeyen 7 düvele hükmedip cihan imparatorluğu kurmaya çalışanlar  Viyana kapısına dayandılar.
Hiçbir Türk tarihi kitabında  bahsetmezler;
 Viyana kalesine giren "Dayı Çerkes"ten. O tek başına kalenin içine atıyla dalıp içeride vuruşarak ölen. Düşmanı olan kralın takdirine mazhar olup, adına heykeli diktirilen, onun anısına öldürüldüğü yere  Tcherkessen Platz(Çerkes Meydanı)  adı verilmesinden. Ve hatta onu öldüren Viyana askerinin canlı canlı duvara gömülerek idam edildiğinden. Fetih eylemeye! gider iken  bağdan koparılan bir salkım üzümün yerine bir kese altın asıldığından, askerciklerin soğuktan çok üşüdükleri için fetihten  vazgeçip, geri dönüldüğü palavraları anlatılır bizlere.
http://forum.memurlar.net/konu/143718/23.sayfa

Bu fiyaskonun asıl sebebi;
Zaferden sonra yağma yapılacak gün sayısında padişahla anlaşamayan kırım hanı Girayın yağma süresi konusunda  Kanuni Sultan Süleyman la anlaşamayıp desteğini çekmesidir.
O Giray ki;
Atalarının taa Orta Asya'dan Moğollardan kaçarak bir zamanlar topraklarına sığındığı Adığeleri vergi adı altında haraca bağlamak istediyse de  kabul edilmeyince savaşmaya karar verir. Ancak daha önceki birçok denemelerinde başarısız olduğundan Osmanlı padişahından yardım ister.
M.S.1566 yılından itibaren  Kafkasya'ya defaten kaleler yapmak için gönderilen Osmanlı askerleri her seferinde imha edildiğinden burayı ele geçirmek bir türlü mümkün olmamıştı. Batıdan da ümit kesilince, yeni ganimetler için artık burayı ne pahasına olursa olsun ele geçirmek lazımdı.  Padişah bu talebe asker ve türlü yardımla destek olur. Altın harflerle yazılı resmi türk tarihi kitaplarının tek bir sayfasında bulunmayan 1708 deki Kanjal savaşında 40 bin kişilik Osmanlı ve Kırım ordusunun, Adığelere sadece 5 kişilik bir kayıp verdirebildiği  çok ağır hezimeti Osmanlının gerileme devrini başlatmıştır

http://youtu.be/TyeCZLJxn6Q

Askeri yöntemlerle ele geçirilemeyeceğini anladıkları Kafkasya'ya  bir müddet misyonerlik faaliyetleri yürüterek yayılmaya başlamıştır. Bu yıllara kadar Kafkas halklarının  Rus Çarlığı ile toplumsal/ulusal anlamda hiç bir sorunları yoktu. Osmanlı'nın Karadeniz'i bir iç deniz haline getirme ihtirasıyla önce Balkanlar, sonra Kırım Hanlığı ve en nihayet Kafkasya'ya yayılma politikaları Rus Çarlığı'nı son derece rahatsız etmeye başlamış ve gidişata son verme ihtiyacı hissederek önce Kırım'daki Osmanlı varlığını yok etmiş ve M.S. 1763 yılından itibaren  Kafkasya üzerine yoğunlaşmıştır.1864 yılına kadar Devlet-i Ali Osmanlı Hanedanı, (100 yıl boyunca savaşlarda yılda 25.000 kişi şehit vermiş. Toplamda ise yaklaşık 2.500.000  can feda etmiş) Kafkas halklarını sürekli oyalamış ve söz verdiği yardım vaadini asla yerine getirmeyerek Takdire Şayan Atıfet-i Ayan eylemiştir.

               Tam bu yıllarda Balkanlar'da ayaklanma hareketleri başladığından, bölgedeki yetersiz ve savaşmaktan aciz teba büyük zaiyatlar vermeye başlamış olduğundan, Osmanlı Kafkasya'yı tamamen gözden çıkarmak zorunda kalmıştı. 150 yıldır Rus Çarlığı'na karşı son derece yetersiz silahlarla tek başına savaşmaktan büyük nüfus kaybına ve moral çöküntüsüne uğramış Kafkas Thamatelerini türlü yalanlar ve vaadlerle kandırıp, Osmanlı topraklarına yerleşmeye ikna etmekte fazla zorlanmadı. Osmanlı ile Çarlık kendi aralarında anlaşarak Kafkasya'nın binlerce yıllık gerçek sahiplerini, 1864 Mayıs ayından itibaren yoğun bir şekilde öncelikli olarak Balkanlar'a ve Anadolu'ya sürgün etmeye başladı. Bu sürgün sırasında gözünü para hırsı bürümüş Osmanlı denizcileri yol paralarını aldıkları yolcularını Karadeniz'e açıldıktan bir müddet sonra zaten silahsızlandırılmış, günlerce yolculuk etmiş olmaktan bitap, açlık, hastalık gibi durumlardan biçare insanların diğer varlıklarını da gaspedip, Karadeniz'in karanlık sularına silah zoruyla atarak, yeni yolcularını(kurbanlarını demek daha doğru olur) almak üzere yeniden Kafkasya limanlarına yönelmesi, Karadeniz kadar büyük ve derin Atıfet değilde nedir?
-"Sizi İstanbul'a getirdik" diyerek;
Kefken'de, yiyecek,içecek,barınma ihtiyacını karşılayacak imkan olmayan, küçük bir kumsala geceyarısı insanları boşaltıp kaçmak!!!(o gece sabaha kadar tam 400 insan soğuk,açlık, bitkinlik, hastalık v.s. sebeplerden dolayı vefat etmiştir.400 cenazeyi defnetmek için kaç sağlıklı insana ihiyaç duyulacağının hesabını buyrun siz yapın.)Duaların en güzeline layık Atıfet olsa gerek.

              Liman kentlerine ulaşabilmiş şanslı ve güzel Adığe kızlarını, ailelerinin rızasını ve hatta kendi rızasını bile almadan paşalara,nazırlara cariye olarak, en şanslılarını da devletlü hünkarın haremine, hünkarımız efendimiz ile halvet olma şerefine naile gailesiyle Atıfetle kucak açılmıştır.

             İnsan onurunu ayaklar altına alan bu ve benzeri davranışlara tepki veren onurlu Adığe erkeklerini tutuklayıp köle pazarında satarak hayatlarını karartmakta Atıfettir Atıfet.

            Şu çok tekrarlanan “Osmanlının Çerkeslere şefkatle kucak açtığı” masalına gelirsek; soykırım ve sürgün sırasında Osmanlı topraklarında, sadece Trabzon’da 53 bin Çerkesin yaşamını yitirdiği kayıtlara geçmiştir.

            Çerkesler o denli kötü koşullarla karşılaşmıştır ki, yaşadıkları katliama rağmen geri dönmeye karar vermeleri üzerine, o şefkatle kucak açan Osmanlı, Çerkesleri adeta hapsetmiştir.

          “ İskan edildikleri yerlere uyum sağlayamayıp geri dönmeye yeltenen muhacirlerin sayısı o kadar artmıştı ki, Osmanlı hükümeti tedbir alma ihtiyacı hissetmişti. 18 Kanun-ı sani 1879 tarihli emirname ile Çerkeslerin kaçmasına fırsat verecek her hareketin engellenmesi emredilmiş, bu hususta yabancı deniz nakliyat şirketlerine de gemileriyle tek bir Çerkes dahi taşımamaları resmi yazıyla bildirilmiştir. (BOA, Hariciye Nezareti, 122/64)”



             Daha da ötesi, Osmanlı Devleti ile Rus Çarı, Çerkeslerin Osmanlı topraklarına göç ettirilmesi üzerine anlaşma yapmıştır. Rusya, Çerkeslerin yerleştirilmesi gereken yerlere bile müdahale etmiş ve Osmanlı Devleti de buna uyarak, Çerkesleri bir kaç kez daha sürgüne tabi tutmuştur.

             İddia edildiği gibi Osmanlı, Çerkeslere ‘atıfet’ göstermemiş, tersine Çerkesleri her savaşta öne sürmüş, oluşturduğu ‘gönüllü birlikler’le, ön saflara sürdüğü Çerkesleri kırdırmıştır.

.            M.S.1800 lü yıllara kadar Osmanlı coğrafyasında kayda değer ayaklanma benzeri hareketler olmamıştır. Teba bu yüzden günlük geçim işlerine düşmüş bir gün bu işgal altındaki toprakların başkaldıracağını hiç hesap edememişlerdir.1800 lü yılların sonlarına doğru Balkanlar'da Sırplar ,Bulgarlar, Rumlar ayaklanmaya başlamışlardı. Bölgede yerleşik göçmen köylerini basıyor, yakıyor, yıkıyor kadın ve kızlarının ırzına geçiyorlardı.
http://www.mynet.com/haber/foto-analiz/102-yillik-trajedi-1454455-1

Atıfetkar Osmanlı tarafından bu bölgeye özel amaçla daha yeni yerleştirilmiş Kafkas halkları tekrar kendilerini bir savaşın ortasında bulmuş, gayet doğal olarak nefs-i müdaafa gereği kendilerini savunmaya başlamış, ayrıca tehdit altındaki diğer türk köylerinin de yardım taleplerine her daim cevap vermişlerse de,(burada can veren Kafkas halklarının hesabı yedikleri ekmeğe ve içtikleri suya tutulduğu için sayısı belirsizdir.) M.S.1877 de Plevne'yi günlerce ruslara karşı savunurken açlıktan atlarını bile kesip yemek zorunda kalan, Gazi Osman Paşa ve mahiyetindeki askerlerin tümü Kafkas kökenlidir ve Osmanlı'dan bekledikleri yardımı bir türlü alamadıklarından dolayı son ferdine kadar savaşarak şehit olmuşlardır.



Tuna nehri akmam diyor

Kenarımı yıkmam diyor

Şanı büyük Osman Paşa

Plevne'den çıkmam diyor.

.........diye adına türkü yakmak, ama adının önüne "Çerkes" sıfatı eklememek, sadece "Hain" damgası vurduğun birinin adının önüne "Çerkes" sıfatını da itina ile eklemek, Atıfetin üzerine tüy dikmektir.

              Ruslar özellikle Plevne’de Kafkas kökenlilerin burada da karşılarına çıktığını ve kendilerine büyük zorluklar çıkardıklarını görünce bu durumdan hiç hoşlanmadıklarıdan Osmanlıya bu bölgedeki Kafkas unsurunun başka bölgelere aktarılması için verdikleri ültimatom Ortadoğuda başlayan ayaklanmalar da gözönüne alınarak, Devlet-i Ali Osmaniye tarafından derhal kabul edilmiş, Balkanlardaki Kafkas nüfus tekrar bir sürgünle büyük çoğunluk Kuzey Afrika ve Arap Yarımadasında hiç alışık olmadıkları çöl iklimine sahip Arap topraklarına, diğerleri de Marmara bölgesine, o bölgedeki hristiyan yerli nüfusa karşı denge unsuru olarak yerleştirilmiştir.
"Peygamberimin gömülmüş olduğu  toprkaları abdestsiz kafirlere teslim etmem..!"diyerek tam 72 gün boyunca ve 52 derece sıcaklıkta çölde çekirge yiyerek ordusunu ayakta tutan , İngiliz ordusunu Medine'ye sokmayan, diğer lakabı Çöl Kaplanı olan başındaki kalpağıyla ben Çerkezim diye bas bas bağıran Fahrettin Paşanın da Çerkezliğini gözardı etmek de görüldüğü gibi Atıfetin taaa Fizan, oradan da Büyük Sahra çölüne uzanmış halidir.

(Bazı kendini bilmez nankörler, bunun sadece bir serap olduğunu iddia edebilirler..)

                M.S. 1914 te başlayan 1. Cihan harbinde Osmanlı Almanlarla ittifak edip ihtilaf devletleriyle savaşa girişmişler İngilizlerin Kuzey Afrika ve Arap yarımadasında örgütlediği Araplar İngiliz altını karşılığı Osmanlı askrlerinin kellelerini İngilizlere satmış(bu askerlerin büyük çoğunluğu Balkanlardan sürülerek göçürülen Kafkas Halkları idiler), Fransızların desteklediği Doğu Anadolu daki Ermeniler isyan bayrağını açarak, bölgedeki türk obalarını basıyor, yakıyor,yıkıyor, kadın ve kızlarının ırzına geçiyor, ardından hepsini toplu mezarlara gömüyordu. Fakat hiç hesaba katmadıkları, Kafkasya'dan ilk sürgünde Uzunyayla bölgesine yerleştirilmiş olan Kafkas kökenliler hiç üstlerine vazife olmadığı halde hadlerini bilmeyerek bir nankörlük daha yapmışlar ve 1914-1915 yıllarında ilk önce  Ermeni'leri etkisiz hale getirerek sonrasında Fransızları da kaçmak zorunda bırakmışlardır. Bunun mükafatı olarak ,  binlerce Kafkas kökenli haddini bilmez nankör kimseler yine bir Atıfet ile idam edilerek cezalandırılmış, böylece Osmanlı bu olaydan Dünya devletlerine karşı kendini aklamıştır.

              Adına destanlar yazılan Çanakkale savaşında, İngilizler'in Gelibolu'ya çıkarma yapmak için getirdiği Anzaklar'ı kritik noktalara yerleşerek Anzak birliklerinin kumandanlarını avlayan, böylece çıkarma birliklerini yönetimsiz bırakarak bozguna uğramalarını sağlayan Kafkas kökenli keskin nişancılardan, ayrıca bu savaşta nice kahramanlıklar sergileyerek, dilini bile doğru dürüst bilmediği bu toplum için canını feda eden diğer ne Ertuğrul Tabyasındaki Yahya Çavuş,nede Havranlı Seyit Onbaşı gibi kimselerin etnik kökenlilerden bir satır olsun hiçmi hiç bahsetmeyerek, altın yaldızlı harflerle yazılası bir "Çanakkale Atıfet Destanı" kaleme alınmıştır.

No comments:

Къаригъэсы (Karesi) Adı Nereden Geliyor?

Posted by Шlэрэнкъо Къаригъэсы (Kariğesı)=Bize (doğru) suda yüzdürdü /İçerde oturttu. Къа (Ka): Bize (Doğru) ри (ri): 3.tekil şahıs fii...